Avukat Dinç Can Kaptan'ın BBC gazetesi Bilişim Suçları Dijital Şiddet üzerine son röportajını okumak için lütfen tıklayın.  Cumhuriyet Gazetesi'nde de yayınlanan bu röportajı Cumhuriyet Gazetesi üzerinden okumak için ise lütfen burayı tıklayın.

Katılma Alacağı, Artık Değer, Boşanma Mal Paylaşımı

T.C.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi

E:2010/953
K:2010/2148
T:27.04.2010

Katılma Alacağı
Artık Değer
Artık Değere Katılma
Takas
Islah

Özet
Davalının boşanma davasını kabul ettiğine, nafaka ve tazminat istemediğine ilişkin beyanının mal rejimi ve onun sonuçlarıyla ilgisi bulunmamaktadır.
Takasın olabilmesi için en azından yöntemine uygun bir biçimde harcı yatırılmak suretiyle bir isteğin olması ve bu isteğe bağlı olarak belirlenmiş ve kanıtlanmış bir alacağın bulunması gerekir.
Davacı, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmadığına göre, isteğini bu miktarla sınırlandırmış ve fazlaya ilişkin hakkından da böylece vazgeçmiş sayılacağından, ıslah dilekçesi değerlendirmeye alınamaz.

4721 s. Yasa m. 6,222,231,236
1086 s. Yasa m. 83

Tolga ile Fatma aralarındaki katılma alacağı davasının kabulüne dair (Bursa İkinci Aile Mahkemesi)’nden verilen 19.11.2009 gün ve 1284/1284 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmiştir. Temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacı vekili, Bursa Üçüncü Aile Mahkemesi’nin 2005/537 Esas ve 2005/1276 Karar sayılı kararıyla tarafların boşandıklarını, evlilik birliği devam ederken 2061 ada 17 sayılı parselde kayıtlı olan evin banka kredisiyle alındığını, taksitlerin bizzat vekil edeni tarafından ödendiğini açıklayarak öncelikle 20.000,00 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsilini istemiş, 10.07.2009 tarihli ıslah dilekçesiyle istenen miktarı 26.110,89 TL’ye çıkardığını açıklamıştır.
Daval ı vekili, açılan davayı kabul etmediklerini, tarafların karşılıklı olarak anlaşmak suretiyle birbirlerinden herhangi bir talep olmadan boşandıklarını, boşandıktan 1,5 yıl sonra davanın açıldığını, taşınmaz ilk alındığında 2 yıl süreyle borçlarını birlikte ödediklerini, kredi borcunun da halen devam ettiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, zamanaşımı itirazının reddine, katılma alacağı olarak 26.110,89 TL’nin 20.000,00 TL’si için dava tarihinden, 6.110,89 TL kısmı için ise ıslah tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, 31.12.2003 tarihinde satın alınan taşınmaz nedeniyle TMK’nın 231. maddesi gereğince istenen katılma alacağı isteğine ilişkindir.
Davalı vekili, zamanaşımı definde bulunmuştur. Dava dilekçesi 08.01.2008 tarihinde davalı asile tebliğ edilmiştir. Davalı Fatma herhangi bir zamanaşımı definde bulunmamıştır. 29.02.2008 tarihli yargılama oturumunda davalı tarafından yapılan açıklamalar ise defi niteliğinde değildir. Davalı vekili, dava dilekçesinin davalı Fatma’ya tebliğ edildiği 08.01.2008 tarihinden çok sonra 27.10.2008 havale tarihli dilekçesiyle zamanaşımı definde bulunmuştur. 27.10.2008 tarihli dilekçe davacı tarafa tebliğ edilmemiş olup, davacı vekili dosya arasında bulunan 03.02.2009 tarihli dilekçesiyle zamanaşımı define karşı koymuş ve Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi gereğince davanın on yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu bildirmiştir. Yapılan bu açıklamalar karşısında davalı tarafın süresinde ve yöntemine uygun bir biçimde zamanaşımı definde bulunduğunun kabulüne olanak bulunmamaktadır. Bu nedenle mahkemenin zamanaşımı itirazının reddi yönündeki görüşü yerindedir.
Öte yandan, davalı vekili her ne kadar tarafların anlaşmalı boşandıklarını ve davacının tutanağa geçen beyanıyla mal rejimine ilişkin herhangi bir isteği bulunmadığını bildirmiş ise de, Bursa Üçüncü Aile Mahkemesi’nin boşanmaya ilişkin 29.12.2009 günlü yargılama tutanağı üzerinde yapılan incelemede; davalı Tolga, (görülmekte olan davada davacı) “Açılan boşanma davasını kabul ettiğini, nafaka ve tazminat talebi bulunmadığını…” bildirmiştir. Davacı Tolga’nın boşanma dosyasına geçen ve açıklanan bu beyanının mal rejimiyle ve onun sonuçlarıyla bir bağlantısının ve ilgisinin bulunmadığı açıktır. Sadece boşanmanın fer’i niteliğinde bulunan nafaka ve tazminat haklarıyla ilgilidir. Bu nedenle davalı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz isteği de yerinde bulunmamıştır,
Davalı vekilinin takas istemine yönelik temyiz itirazlarına gelince; TMK’nın 236/1. fıkrasında; “Her eş veya mirasçıları, diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinden hak sahibi olurlar. Alacaklar takas edilir” denilmiştir. Görüldüğü gibi fıkranın son cümlesi alacakların takası yönünde emredici niteliktedir. Ne var ki, takasın yapılabilmesi için takas isteğinde bulunan kişinin de artık değeri istemesi gerekir. Davalı tarafından ileri sürülmüş böyle bir istek söz konusu değildir. Takasın olabilmesi için en azından yöntemine uygun bir biçimde harcı yatırılmak suretiyle bir isteğin olması ve bu isteğe bağlı olarak belirlenmiş ve kanıtlanmış bir alacağın bulunması gerekir. Sadece takas defi isteğinde bulunmak yeterli değildir. Bu nedenle davalı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazları da yerinde değildir.
Buna kar şılık, uyuşmazlık konusu 2061 ada 17 sayılı parsel üzerinde bulunan binadan 4 nolu bağımsız bölümün 31.12.2003 tarihinde satış yoluyla Bekir kızı Fatma tarafından satın alındığı ve onun adına tapuda kayıtlı olduğu anlaşılmıştır. Taraflar 02.11.1997 tarihinde evlenmişler, 16.06.2005 tarihinde açılan dava da Bursa Üçüncü Aile Mahkemesi’nin 07.03.2006 tarihinde kesinleşen hükmüyle boşanmışlardır. Dava konusu yapılan 4 nolu bağımsız bölüm edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde davalı tarafından satın alınmıştır. Taraflar TMK’nın 6 ve 222. maddeleri gereğince iddiasını kanıtlamakla yükümlüdürler. TMK’nın 222/son fıkrası uyarınca, bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal kabul edilir. Her iki taraf da; 4 nolu bağımsız bölümü kendi kişisel mallarıyla aldıklarını kanıtlamadıklarına göre edinilmiş mal sayılır.
Hükme esas alınan uzman bilirkişi Av. İsmail’e ait 09.07.2009 tarihli rapor, ilke olarak yöntemine uygun bir biçimde hazırlanmıştır. Davacı vekili, dava dilekçesinde 20.000,00 TL maddi tazminatın hüküm altına alınmasına karar verilmesini istemiştir. Ne var ki fazlaya ilişkin haklarını dava dilekçesiyle saklı tutmadığı halde, 10.07.2009 tarihli dilekçesiyle dava konusu miktarı 20.000,00 TL’den 26.110,89 TL’ye çıkartmış ve harcını da yatırmıştır. Dava dilekçesiyle fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmadığına göre isteğini bu miktarla sınırlandırmış ve fazlaya ilişkin hakkından da böylece vazgeçmiş sayılır. Bu bakımdan, 10.07.2009 tarihli ıslah dilekçesinin değerlendirmeye alınması düşünülemez. Hükmün HUMK’nın 74. maddesi gereğince istekle bağlı olarak kurulması gerekir.
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kısmen kabulüyle ıslah ile artırılan miktar yönünden yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle ve HUMK’nın 428. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 27.04.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.