Avukat Dinç Can Kaptan'ın BBC gazetesi Bilişim Suçları Dijital Şiddet üzerine son röportajını okumak için lütfen tıklayın.  Cumhuriyet Gazetesi'nde de yayınlanan bu röportajı Cumhuriyet Gazetesi üzerinden okumak için ise lütfen burayı tıklayın.

Kamulaştırmasız Elatılan Taşınmaz Bedelinin Tahsili

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2009/5-422
K. 2009/579
T. 23.12.2009
• KAMULAŞTIRMASIZ ELATILAN TAŞINMAZ BEDELİNİN TAHSİLİ ( Türkiye’de Taşınmazı Bulunan Suriye Uyrukluların Mülkiyet Hakları Sınırlandırılmış Ancak Ortadan Kaldırılmadığı – Tapu Maliki ve Mirasçıların Mülkiyet ve Dava Hakları Olduğu )
• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Kamulaştırma İşlemlerinin Usule Uygun Olarak Tapu Maliklerine veya Mirasçılarına Tebliğ Edilmesi Gerektiği – Kamulaştırma Kanunu’ndaki Hak Düşürücü Süre de Usule Uygun Tebliğden İtibaren Başladığı )
• KAMULAŞTIRMA İŞLEMİ ( Usule Uygun Olarak Tapu Maliklerine veya Mirasçılarına Tebliğ Edilmesi Gerektiği – Kamulaştırma Kanunu’ndaki Hak Düşürücü Süre de Usule Uygun Tebliğden İtibaren Başladığı )
• TÜRKİYE’DE TAŞINMAZI BULUNAN SURİYE UYRUKLULAR ( Mülkiyet Hakları Sınırlandırılmış Ancak Ortadan Kaldırılmadığı – Tapu Maliki ve Mirasçıların Mülkiyet ve Dava Hakları Olduğu )
1062/m.1
1086/m.38
2942/m.10, 13, 14
Suriye Uyrukluların Mallarının Tespiti ve Bu Mallara El Konulması Hakkındaki Yönetmelik/m. 1, 11, 12

ÖZET : Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili ve ecrimisil taleplerine ilişkindir. Türkiye’de taşınmazı bulunan Suriye uyruklu kişilerin mülkiyet hakları sınırlandırılmış ancak ortadan kaldırılmamıştır. Tapu malikleri ve mirasçılarının mülkiyet hakları devam ettiğinden taşınmazlara ilişkin her türlü dava hakları bulunmaktadır. Bunun yanında bedelin Hazine tarafından idare edilmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle, kamulaştırma işlemlerinin usule uygun olarak tapu maliklerine veya mirasçılarına tebliğ edilmesi gerekir. Kamulaştırma Kanunu’ndaki hak düşürücü süre de usule uygun tebliğden itibaren başlar.

DAVA : Taraflar arasındaki “kamulaştırma bedelinin arttırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 05.11.2007 gün ve 2007/185 E. -656 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 03.06.2008 gün ve 3111-7425 sayılı ilamı ile;

( … Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili ve ecrimisil istemine ilişkindir.

Mahkemece, dava konusu taşınmaza 1062 Sayılı Kanun uyarınca Hazine’ce el konulmuş olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Dosyada bulunan kanıt ve belgelerden; dava konusu taşınmaz maliki Abdülhamit’in Suriye uyruklu olduğu, 1981 yılında vefat ettiği, dava konusu taşınmaza 1062 Sayılı Yasa gereğince Hazine’ce el konulduğu, taşınmazın davalı II Özel İdare Müdürlüğü’nce 1998 yılında kamulaştırıldığı, takdir edilen bedelin bloke edildiği, kamulaştırma işleminin … Defterdarlığı’na tebliğe çıkarıldığı ve 25.11.1998 günü tebliğ yapıldığı, davacının da Abdülhamit’in tek mirasçısı olup 2005 yılında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını kazandığı, daha sonra da bu davayı açtığı anlaşılmıştır.

15.06.1927 tarihinde yürürlüğe giren Suriye Uyrukluların Gayrimenkulleri Hakkında 1062 Sayılı Kanun’a dayanılarak çıkarılan Bakanlar Kurulu’nun 13.01.1939 gün ve 2/17317 Sayılı Kararı ile Suriye ve Lübnan uyruklulara ait taşınmazların başkalarına devir ve ferağı yasaklanmış, 14.02.1942 gün ve 2/17317 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile de; muvazaalı temliklerin önlenmesi yönünden Suriye ve Lübnan uyruklu özel ve tüzel kişilerin borçlarından dolayı, malları üzerine haciz konularak satışlarının yapılması yasaklanmış, kamulaştırma bedelinin de Hazine elinde emaneten muhafaza edilmesi gerektiği kabul edilmiştir.

18.11.1957 gün ve 4/9697 Sayılı Kararla da, Suriye uyruklulara ait olan taşınmazların rızai taksim ve ifrazına müsaade edilmemiş, ortaklığın giderilmesinin ancak mahkeme kararı ile olabileceği, satış suretiyle ortaklığın giderilmesine karar verildiği takdirde paranın Hazine yedinde emaneten muhafaza edilmesi kabul edilmiştir.

01.10.1966 gün ve 6/7104 sayılı Suriye Uyrukluların Mallarının Tespiti ve Bu Mallara El Konulması Hakkındaki Yönetmeliğin 1. maddesinde; Suriye uyruklu tüm özel ve tüzel kişilerin Türkiye’de bulunan taşınır ve taşınmaz mallarına Hazine’ce el konulacağı, 11. maddesinde ise Hazine’nin müdahil olarak katılması gerektiği öngörülmüştür.

Yine aynı yönetmenliğin 12. maddesindeki “Suriye uyruklu özel ve tüzel kişilere ait olup da kiraya verilmiş olan taşınmaz malların kiracılarından kira bedellerini peşin olarak ödemiş olanlarla, ödedikleri kiranın vadesi bitmiş olanlar, müteakip kira bedellerini o yerin mal dairesine yatırmaya mecburdurlar” amir hükmü uyarınca ecrimisil karşılığına da hükmedilerek, bedelin emanete alınması gerekir.

Yukarıda sözü edilen yasa ve Bakanlar Kurulu Kararları ile yönetmelik hükümlerinin içeriğinden; Suriye uyruklu olup taşınmazı kamulaştırılan kişilerin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 13. maddesi uyarınca kamulaştırma işleminin taşınmaz malikine, ölü ise mirasçılarına usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş olması ve aynı yasanın 14. maddesinde yazılı 30 günlük hak düşürücü süre içinde bedel arttırım davası açıldığında da işin esasına girilerek inceleme yapılıp, sonucuna göre karar verilmelidir.

Buna göre Suriye uyruklu olup, 1981 yılında vefat eden davaya konu taşınmazın tapu maliki Abdülhamit’in taşınmazı 1998 yılında kamulaştırıldığından, hakların kullanılması ve borçların yerine getirilmesi bakımından kamulaştırma işleminin tapu malikine ve mirasçı davacıya kamulaştırma tarihinde yürürlükte bulunan Kamulaştırma Kanunu’nun 13. maddesi uyarınca usulüne uygun tebligat yapılmadığı ve dava konusu taşınmaza da el konulduğu anlaşıldığından, Hazine de davaya dahil olduğundan işin esasına girilip inceleme yapılarak sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği düşünülmeden eksik inceleme ile yazılı gerekçelerle kamulaştırması el atma nedeniyle tazminat talebinin reddine karar verilmesi, doğru görülmemiştir… ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle H.U.M.K. 2494 Sayılı Yasa ile değişik 438/11. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili ve ecrimisil istemine ilişkindir.

Davacı Muhammet vekili; müvekkilinin murisi Y… oğlu Abdulhamit adına kayıtlı bulunan dava konusu 8445 ada 1 parsel sayılı taşınmaza, murisin 27.09.1981 tarihinde vefatından sonra davalı idarece kamulaştırma yapılmadan okul inşa edilmek suretiyle fiilen el atıldığını, kamulaştırma işlemi yapılmış olsa dahi kamulaştırma belgelerinin davacıya ya da murisine tebliğ edilmediğini, murisin 27.09.1981 tarihinde öldüğü dikkate alındığında idarenin tebligat yapmış olması halinde dahi tebligatın yok hükmünde sayılması gerektiğini, o nedenle davanın kamulaştırmasız el koyma hükümlerine göre çözümlenmesi, 4650 Sayılı Yasa yürürlüğe girmeden önce tebligat çıkarılmışsa davanın kamulaştırma bedelinin arttırılması davası olarak nitelendirilmesi gerektiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 750.000.-YTL kamulaştırma bedeli ile 5.000.-YTL ecrimisilin bedelinin dava tarihinden itibaren kamu alacakları için öngörülen en yüksek oranda faizi ile birlikte davalı idareden tahsil edilerek davacıya ödenmesine karar verilmesini” talep ve dava etmiştir.

Davalı Mersin İl Özel İdare Müdürlüğü vekili; davacının murisi Abdulhamit’in Suriye uyruklu olması nedeniyle 1062 Sayılı Kanun hükümleri gereğince taşınmaza Hazine’ce el konulduğuna dair tapuya şerh verildiğini, bu nedenle davacı tarafça açılan davanın dinlenemeyeceğini, dava konusu taşınmazın ilköğretim okulu olarak kamulaştırıldığını ve kamulaştırma belgelerinin tebliğ tarihine göre davanın süresinde açılmadığını, davacının ecrimisil talebine de hakkı bulunmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.

Mahkemenin, “1062 Sayılı Kanun gereğince yürürlüğe konulan 01.10.1966 tarih ve 6/7104 Sayılı Kararname ve 25.09.1967 tarih ve 6/8890 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ve Suriye Uyruklu Gerçek ve Tüzel Kişilerin Hazinece El Konulan Mallarının İdaresi Hakkındaki Yönetmelik gereği bu taşınmazların Suriye uyruklu maliklerinin Türkiye’deki mal, hak ve yönetimi görevi Maliye Bakanlığı’na “Milli Emlak Genel Müdürlüğü’ne” verilmiş olup, kamulaştırma evrakının 25.11.1998 tarihinde defterdarlık makamına tebliğ edildiği ve tebliğ tarihine göre davanın süresinde açılmadığı” gerekçesiyle “davanın reddine” dair verdiği karar, özel dairece yukarıda yazılı nedenle bozulmuş; yerel mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Dava konusu 8445 ada 1 numaralı parsel davacının miras bırakanı Suriye uyruklu Y … oğlu Abdülhamit adına kayıtlı olup, tapunun beyanlar hanesinde taşınmaza 1062 Sayılı Kanun uyarınca Hazine’ce el konulduğuna dair şerh bulunduğu; miras bırakanın 1981 yılında vefatından sonra taşınmazın davalı idarece kamulaştırılmasına karar verildiği ve kamulaştırma belgelerinin … Defterdarlığı’na

25.11.1998 tarihinde tebliğ edildiği, tapu maliki Yusuf oğlu Abdülhamit’in tek mirasçısı olan davacı ya da muris adına kamulaştırma belgelerinin tebliğe çıkarılmadığı ve eldeki davanın defterdarlığa yapılan tebliğ tarihine göre 30 günlük hak düşürücü süre geçirildikten sonra açıldığı çekişme dışıdır.

Uyuşmazlık; Suriye uyruklu olup taşınmazına 1062 Sayılı Kanun uyarınca Hazine’ce el konulan muris ya da mirasçısına kamulaştırma işleminin tebliğ edilmesinin gerekip gerekmediği, defterdarlığa yapılan tebligat tarihinin 30 günlük hak düşürücü süre başlangıcına esas alınıp alınamayacağı, buna göre tapu maliki ya da mirasçısının bedele yönelik olarak dava hakkının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

28 Mayıs 1927 tarih ve 1062 sayılı Hudutları Dahilinde Tebaamızın Emlakine Vaziyed Eden Devletlerin Türkiye’deki Tebaaları Emlakine Karşı Mukabelei Bilmi-sil Tedabiri İttihazı Hakkında Kanun’un 1. maddesinde “İdari mukarrerat veya fevkalade veya istisnai kanunlarla Türkiye tebaasının hukuku mülkiyetini kısmen veya tamamen tahdit eden devletlerin Türkiye’deki tebaasının hukuku mülkiyeti dahi İcra Vekilleri Heyeti karariyle hükümet tarafından mukabelei bilmisil olmak üzere kısmen veya tamamen tahdit ve menkulat ve gayrimenkulatına vaziyet olunabilir.” hükmü öngörülmüş; anılan maddeye dayanılarak, Bakanlar Kurulu’nun 13.01.1939 gün ve 2/17317 Sayılı Kararıyla “Türkiye’deki Suriyeli’lere ait gayrimenkullerin ahara ipotek veya ferağ edilmemesi hususunda” karar alınmıştır.

14.02.1942 gün ve 2/17317 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile; “Suriye ve Lübnan tabiiyetini haiz kimselerde alacağı bulunduğu iddiasıyla müracaat edecek olan üçüncü şahısların, bu kimselerin memleketimizdeki gayrimenkullerin ayınları üzerine haciz vazettirmek suretiyle sattırarak alacaklarını istifa edememeleri ve bunların istimlak olunan gayrimenkullerinin istimlak bedelinin, emlak meselelerinin Hükümetimizle Suriye ve Lübnan arasında kat’i surette halline değin Hazine elinde emaneten muhafaza edilmesi” yönünde karar verilmiş; 18.11.1957 gün ve 4/9697 Sayılı Kararnamede ise, anılan kararnamenin az yukarıda içeriği açıklanan kararnameler eki olduğu belirtildikten sonra, “Mezkûr kararnameler ile 1’inci madde hükmüne aykırı olarak yapılacak taleplerin mahkeme ve icra mercilerince nazarı itibara alınmaması, tapuca intikal muamelesi yapılmaması ve Hazine’nin ittilaını teminen hadiselerin bu makamlar tarafından derhal mahalli mal dairesine bildirilmesi, Suriye tabiiyetli şahıslara ait Türkiye’deki gayrimenkuller üzerinde inşaat yapmak veya fidan dikmek suretiyle bu gayrimenkullerin ( arsa ve arazinin ) Medeni Kanun’un 648-655’inci maddelerine istinaden temellükü hakkı tanınmaması, Suriye tabiiyetli şahısların hissedar bulunduğu gayrimenkullerin hissedarların ittifakı dahi olsa rızaen anlaşma suretiyle taksim ve ifraz edilmemesi, şûyuun izalesinin ancak mahkeme kararı ile mümkün olabilmesi, mahkemece gayrımenkulün satışı suretiyle şûyuun izalesine karar verildiği takdirde Suriye tabiiyetli şahsa düşecek satış bedelinin, emlak meselelerinin Hükümetimizle Suriye arasında kati surette halline kadar, Hazine elinde emaneten muhafaza edilmesi gerektiği” kabul edilmiştir.

Nihayet, 01.10.1966 tarih ve 6/7104 sayılı Suriye Uyrukluların Mallarının Tesbiti ve Bu Mallara El Konulması Hakkında Yönetmeliğin 1. maddesinde, “Suriye uyruklu bütün özel ve tüzel kişilerin, Türkiye’de bulunan taşınmaz ve taşınır – zati ve ev eşyası hariç malları ile bütün hak ve menfaatlerine 28.05.1927 gün ve 1062 Sayılı Kanun hükümleri gereğince Hazine’ce el konulduğu” belirtilmiştir.

Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olguların ortaya koyduğu sonuç şudur:

1062 Sayılı Kanun ve bu kanuna dayanılarak çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararları ve Yönetmelik hükümlerine göre, Suriye uyruklu olup Türkiye de taşınmazı bulunan şahıslar yönünden özel bir düzenleme getirilmiş; anılan düzenlemeler sonucu Türkiye de taşınmazı bulunan şahısların mülkiyet hakları sınırlandırılmış olmasına karşın, ortadan kaldırılmamıştır.

Açıklanan mevzuat içeriğinden, somut olayda olduğu gibi, tapu maliki ve mirasçılarının mülkiyet hakkının devam ettiği ve taşınmaza ilişkin olarak her türlü dava hakkının bulunduğu; bunun yanında bedelin Hazine tarafından idare edilmesi gerektiği kuşkusuzdur.

O halde, taşınmaza ilişkin her türlü dava hakkı bulunan tapu maliki ya da mirasçılarına, kamulaştırma işleminin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 13. maddesi uyarınca usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş olması ve aynı yasanın 14. maddesinde yazılı 30 günlük hak düşürücü sürenin, usulüne uygun olarak yapılacak tebliğden itibaren başlatılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır.

Diğer bir ifadeyle, taşınmaz mal sahibi ya da mirasçıları dışında yapılan tebliğ işlemi usulüne uygun olmadığından, 30 günlük hak düşürücü sürenin başlangıcına esas alınması olanaklı değildir.

Sonuç olarak, kamulaştırma işleminin tapu malikine tebliğe çıkarılmadığı, davacı mirasçıya yapılmış usulüne uygun bir tebligat bulunmadığı, defterdarlığa yapılan usulsüz tebligatın da Kamulaştırma Kanunu’nun 14. maddesinde yer alan 30 günlük hak düşürücü sürenin başlangıcına esas alınamayacağı göz önünde tutularak; mahkemece işin esasına girilmesi ve davanın kamulaştırmasız el koyma hükümleri çerçevesinde ele alınarak çözümlenmesi zorunludur.

Hal böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen ve aynı yöne işaret eden özel daire bozma ilamına uyulması gerekirken, davanın reddine dair önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve özel daire bozma ilamında açıklanan nedenlerden dolayı HUMK’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 23.12.2009 gününde oyçokluğu ile karar verildi.