Avukat Dinç Can Kaptan'ın BBC gazetesi Bilişim Suçları Dijital Şiddet üzerine son röportajını okumak için lütfen tıklayın.  Cumhuriyet Gazetesi'nde de yayınlanan bu röportajı Cumhuriyet Gazetesi üzerinden okumak için ise lütfen burayı tıklayın.

Boşanmada Talep Edilecek Haklar

T.C. YARGITAY Hukuk Genel Kurulu Esas: 2006/2-14 Karar: 2006/26 Karar Tarihi: 01.03.2006 ÖZET: Manevi tazminat isteği, niteliği itibariyle tekdir ve bölünemez; bölümler halinde istenemez. Sonradan gelişen bir durumun varlığı iddia edilip kanıtlanmadığı sürece başlangıçta talep edilen manevi tazminat miktarı, ıslahla da olsa artırılamaz (2709 S. K. m. 12, 17, 20, 26) (4721 S. K. m. 4, 24, 25) (818 S. K. m. 47, 49)  Dava: Taraflar arasındaki <boşanma, nafaka, manevi tazminat> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; K. 1. Aile Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 03.11.2003 gün ve 2003/28 E. 197 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 22.06.2004 gün ve 2004/4987-8233 sayılı ilamı ile;  ( … 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.  2- Davacı, dava dilekçesinde <… davalının kişilik haklarını zedelemiş olması> sebebiyle 40.000.000.000 TL. manevi tazminat istemiş, bilahare 01.07.2002 tarihinde verilen ıslah dilekçesi ile manevi tazminat miktarını 140.000.000.000 TL. olarak ıslah etmiştir.  Mahkemece, davacı kadın yararına 80.000.000.000 TL. manevi tazminata hükmedilmiştir.  Manevi zararın, manevi tazminat adı altında bir miktar paraya hükmedilmesi ile giderilmesi amaçlanmaktadır. (TMK.174/2)  Manevi tazminat isteği, niteliği itibariyle tekdir ve bölünemez; bölümler halinde istenemez. Sonradan gelişen bir durumun varlığı iddia edilip kanıtlanmadığı sürece başlangıçta talep edilen manevi tazminat miktarı, ıslahla da olsa artırılamaz Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 87/son maddesinde yer alan <… ıslah yoluyla müddeabihin artırılamayacağına> ilişkin hükmün Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olması ( Anayasa Mahkemesinin 20.07.1999 tarihli 99/1-33 sayılı kararı. 4 Kasım 2000 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. )Manevi tazminatın ıslah yoluyla artırılmasına olanak vermez. Zira aksinin kabulü, manevi tazminatın bölünemezliğine aykırı düşer. Bu bakımdan manevi tazminatta, başlangıçtaki talebin aşılması suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır… )  Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.  Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:  Karar: Dava, şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma, nafaka ve manevi tazminat istemine ilişkindir.  Yerel mahkemece tarafların boşanmalarına, davacı yararına tedbir ve yoksulluk nafakasına, 80.000.000.000 TL. manevi tazminata hükmedilmiş; davalının temyizi üzerine hüküm manevi tazminat yönünden yukarda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.  Uyuşmazlık, davacının başlangıçta talep ettiği manevi tazminat miktarının, dava gelişiminde ıslah yoluyla artırılıp, artırılamayacağı noktasında toplanmaktadır.  Manevi tazminat, zarar görenin kişilik değerlerinde bedensel bütünlüğünün iradesi dışında ihlali hallerinde meydana gelen eksilmenin (manevi zararın)giderilmesi, tazmin ve telafi edilmesidir.  Anayasamız 5, 12, 17, 20 ve 26. maddelerinde kişilik değerlerinin önemini esas alarak bunları ihlal edenlere karşı kişinin korunmasını garanti altına almıştır. Kanun koyucu, manevi tazminat davası açılacak halleri M.K.24a/II, 25 ve BK. 47 ve 49’ncu maddelerinde ayrı ayrı düzenlemiştir. BK.47.nci maddesi ise özel nitelikte bir hüküm olup, fizik ( maddi )kişilik değerlerinin, yani yaşama hakkı ile vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan hallerde manevi zararların tazminini düzenlemiştir. Zarar görene tanınmış olan manevi tazminat hakkı kişinin sosyal, fiziksel ve duygusal kişilik değerlerinin saldırıya uğraması durumunda öngörülen bir tazminat türüdür. Amacı ise kişinin, hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi, kişinin duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar vereni bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkoyması gibi olguları karşıladığı bir gerçektir. Manevi tazminat, kişinin çekmiş olduğu fiziksel ve manevi acıları dindirmeyi, hafifletmeyi amaçlar. Bu tazminat bizzat yaşanan acı ve elemin karşılığıdır. Bu tazminat türü, kişinin haksız eylem sonucu duyduğu acı ve elemin giderilmesini amaçladığı için, zarar gören kişi, öngördüğü miktarı belirleyerek istemde bulunabilir. Maddi zararda olduğu gibi manevi tazminatta kesin bir hesabın yapılması olanaksızdır. Bunun için miktarı, somut olayın özelliği, tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınarak MK. nun 4. maddesi uyarınca hakim tarafından takdir ve tayin edilir. Hâkim, manevi tazminatın miktarını belirlemede geniş bir yetkiye sahiptir. Zarar gören, uğradığı haksız eylemden kaynaklanan maddi tazminatın miktarını tayin edip, talep edebilir. Hatta zarar gören, maddi zararını kısmi dava olarak bir defada değil, zamanaşımı, süresi içinde, birden fazla talepler halinde isteyebilir. Oysa manevi zarar, haksız eylemin sonucunda, uğranılan kişilik değerlerindeki azalmanın karşılığı olduğu ve zarar gören tarafından da takdir ve tayin edilebilir bulunduğu için birden fazla bölümler halinde istenemez. Bu tazminat bizzat yaşananın acı ve elemin karşılığı olduğu için, haksız eylemin meydana geldiği anda gerçekleşir. Acı ve elemin bölünerek bir kısmının açılacak kısmi dava ile kalanının açılacak başka bir davada talep edilmesi, manevi tazminatın özüne ve işlevine aykırı düşer. Ödemenin uzaması, para değerindeki düşüşler, enflasyon nedeniyle alım gücünün azalması gibi nedenlerle hükmedilecek miktarın faizi ile birlikte tahsili zararı karşılamaktan uzak olması, manevi tazminatın bölünerek istenmesini haklı göstermez.  Olayın özelliği itibariyle, davacının isteminin, ıslahla ve bu bağlamda Anayasa Mahkemesi’nin Resmi Gazete’nin 04.11.2000 gün ve 24220 sayısında yayınlanan 20.07.1999 gün E.1999/1, K.1999/33 sayılı kararı ile bir bağlantısı bulunmamaktadır. İstemin değiştirilmesi ve artırılması için, istekte bulunanın daha önceki isteminin dışında ve ondan daha fazla alacağının bulunması gerekir. Manevi zararda, zarar gören daha önce belirttiği istemi ile zararını açıkladığı ve belirttiği, artık geriye bir alacağı kalmadığı için, gerek ayrı bir dava ve gerekse ıslah yoluyla başka bir istemde bulunamaz.  Öğretide ve kararlılık gösteren yargısal inançlarda da manevi tazminat davasının kısmi dava olarak açılamayacağı, ıslah yolu ile de istemin arttırılamayacağı benimsenmektedir. Buna gerekçe olarak da, manevi tazminat bir bütündür. Duyulan acı ve üzüntünün karşılığı dava yolu ile belirlenip, karşı tarafa bildirildikten sonra arttırılması veya yeni bir dava açılarak istenmesi mümkün değildir. Çünkü manevi tazminatın takdirinde hakime çok geniş takdir yetkisi verilmiştir. Hakimin takdir yetkisi bölünemez ( Bkz. Prof. Dr. Baki Kuru-Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı Baskı Cilt: 11- 2001 sh: 528 vd, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Islah Yoluyla Dava Konusunun Arttırılması ( Anayasa Mahkemesi’nin 20.07.1999 tarihli ve 1/33 sayılı kararının değerlendirilmesi, 11.05.2001 tarihli makale )sh: 10 vd, Y.9.H.D. 12.02.1991 gün ve 10324/2244, Aynı Dairenin 26.12.1989 gün ve 10280/11438, 21. H.D.nin 06.11.1997 gün ve 7074/7186 sayılı kararı, 4. H.D.nin 14.05.1998 gün ve 9223/3428 sayılı, Y.H.G.K. nun 02.07.1980 gün ve E: 3/1477 K: 2113 sayılı, aynı kurulun 27.03.1981 gün ve E: 9/1481 K: 251 sayılı, Aynı Kurulun 25.09 )996 gün ve 1996/21-397-637 ve 13.10.1999 gün ve 1999/21-648 K: 818 sayılı İçtihatları. )  Somut olayda davacı, dava dilekçesinde 40.000.000.000 TL. manevi tazminat isteminde bulunmuş; daha sonra 01.07.2002 günlü dilekçesiyle manevi tazminat isteğini 140.000.000.000 TL. olarak ıslah etmiştir. Mahalli mahkemece; Davacının, dava açtıktan sonra davalının başka bir kadınla birlikte yaşadığını öğrendiğini, bu nedenle manevi tazminat isteğini artırdığını direnme gerekçesinde ileri sürmüşse de, bu iddianın doğru olmadığı tanık D. A. ‘ın sözlerinden anlaşılmaktadır. Davacının kardeşi olan tanık D. A. <… Davacı, evliliği kurtarmak için dava açılıncaya kadar gayret sarf etti; ancak, davalının başka bir kadınla ilişkisi olduğunu öğrendi. Bu nedenle bu dava açıldı…> sözleriyle davacının dava açmadan önce, davalının başka bir kadınla ilişkisi olduğunu bildiğini açıkça vurgulamıştır.  Yeni bir olayın varlığının sonradan öğrenilmesi de söz konusu değildir.  O halde, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.  Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarda açıklanan ve Özel Daire bozma karırında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.’nun 429. maddesinde gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 01.03.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.