Avukat Dinç Can Kaptan'ın BBC gazetesi Bilişim Suçları Dijital Şiddet üzerine son röportajını okumak için lütfen tıklayın.  Cumhuriyet Gazetesi'nde de yayınlanan bu röportajı Cumhuriyet Gazetesi üzerinden okumak için ise lütfen burayı tıklayın.

Nafaka Artırımı Davası

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2010/3-288
K. 2010/297
T. 2.6.2010
• NAFAKANIN UYARLANMASI ( İştirak Nafakasının Ulaştığı Miktar İtibariyle Öngörülemeyen Katlanılamaz Nitelikte Olmadığı Dolayısı İle Uyarlama Koşullarının Oluşmadığı İleriki Zamanlarda Gerçekleşen Duruma Göre Uyarlama Yapılabileceği )
• İŞTİRAK NAFAKASI MİKTARININ UYARLANMASI İSTEMİ ( Ulaştığı Miktar İtibariyle Öngörülemeyen Katlanılamaz Nitelikte Olmadığı Dolayısı İle Uyarlama Koşullarının Oluşmadığı İleriki Zamanlarda Gerçekleşen Duruma Göre Yapılabileceği )
• UYARLAMA İSTEMİ ( İştirak Nafakasının – Uyarlama Koşullarının Oluşmadığı/Nafakanın Her Yıl %30 Oranında Artırılmasına İlişkin Anlaşma İlkesinin TEFE Oranında Artış Olarak Uyarlanması Yönünde Hüküm Kurulmasının Bozmayı Gerektirdiği )
4721/m.176,331
818/m.19,20
ÖZET : Dava, iştirak nafakası miktarının uyarlanması istemine ilişkindir. Davacının, boşanma protokolü ile çocukları için iştirak nafakası ve artış oranını içinde bulunduğu ekonomik koşullar itibariyle öngörüp kabul ettiği, daha sonra önceki işinden ayrılıp daha düşük ücretle çalıştığı vs gerekçesiyle %30 artış oranının azaltılmasını istediği bu istemin haklılığı, hakkaniyet ve ahdevefa ilkesine uyarlığı yönünde başkaca bir iddia ve delil bulunmadığı, böylece iştirak nafakasının ulaştığı miktar itibariyle öngörülemeyen, katlanılamaz nitelikte olmadığı dolayısı ile uyarlama koşullarının oluşmadığı, ileriki zamanlarda gerçekleşen duruma göre uyarlama yapılabileceği gözetilmeden, delillerin yanılgılı değerlendirilmesi sonucu nafakanın her yıl %30 oranında artırılmasına ilişkin anlaşma ilkesinin TEFE oranında artış olarak uyarlanması yönünde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.

DAVA : Taraflar arasındaki “Nafakanın Uyarlanması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Burdur Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 27.5.2009 gün ve 62-248 sayılı kararın incelenmesi davalı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 1.10.2009 gün ve 14377-14570 sayılı ilamı ile;

( … Davada, yaklaşık 1 yıl önce hükmedilen iştirak nafakasının her yıl %30 oranında artırılmasına da karar verildiği, davacının şirket muhasebe sorumlusu olarak çalıştığı işten ayrıldığı, başka yerde asgari ücretle iş bulduğu, boşanma kararı uyarınca tazminat ödemek durumunda kaldığı böylece nafakanın her yıl %30 artışı ile ulaştığı miktarı ödeme gücünün bulunmadığı ileri sürülerek anlaşmalı boşanma ile kabul edilen nafakanın %30 artış şartının, TEFE oranında artış şeklinde uyarlanması istenilmiş, mahkemece; istemin kabulüne karar verilmiştir.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.

Ancak, TMK.mad.176/IV hükmüne göre: “Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.” Aynı şekilde 331.madde uyarınca; “durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır.”

Yukarıda sözü edilen yasal düzenlemelere göre, iradın arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu gerektirmesi gerekmektedir.

Hakkaniyet bir bakıma adaleti deyimler. Fakat; sevgi, anlayış ve hoşgörü duygularıyla paylaştırıcı ve denkleştirici davranmak, adaletli davranmaktan daha başka ve daha ileride bir anlam taşır.

Nafaka iradı, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile şartları oluştuğu takdirde artırılabilir veya azaltılabilir. Aksi düşünce “güven” ilkesine aykırı düşer. Zira davacının sözleşme ( protokol ) ile elde ettiği “statü”ye beslediği güven, dayalı ( borçlunun ) sosyal ve ekonomik durumunun bu özel statüyü koruyacak seviyeden daha aşağı düşmediği ( kötüleşmediği ) veya hakkaniyet bunu gerektirmediği sürece sarsılıp boşa çıkarılamaz. Ancak sözleşmeyle kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın aradan çok az bir zaman geçtikten sonra indirilmesi isteminde bulunmak, hakkın kötüye kullanılması mahiyetini de arzedebilir.

Bunun gibi sırf boşanmayı sağlayabilmek için, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü protokolle üstlenen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması ya da azaltılması yönünde talepte bulunması da iyiniyet, doğruluk-dürüstlük ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmaz. Çünkü kendi kusuru ( basiretsizliği vb. ) ile mali imkanlarını zorlayan tarafın MK.nun 2. maddesinden yararlanması sözkonusu olamaz.

Ancak, Borçlar Kanununun 19 ve 20. maddelerine aykırı bulunmayan karşılıklı sözleşmede, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan bozulacak olursa ( örneğin olağanüstü dalgalanmalarda edimler arasındaki denge alt-üst oluyor ve bu yüzden ifa aşırı derecede zorlaşıyorsa ) güven sorumluluğu ve ivazsız iktisabın korunmazlığı ilkesi ( MK.mad.2 ) gereğince sözleşme koşulları değişen maddi koşullara uyarlanır. Buna göre, sözleşenlerin eğer gelişmeleri baştan kestirebilselerdi, sözleşmeyi bambaşka koşullarla kurmuş olacakları söylenebiliyorsa, ayrıca, beklenmeyen gelişme yüzünden sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla olduğu gibi katlanmak taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, nihayet, yasal ve sözleşmesel risk dağılımı çerçevesinde taraflardan sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla bağlı kalmaları beklenemiyorsa, sözleşmeye Hakimin müdahalesi gündeme gelir.

Tarafların mali durumlarının değişmesi, iradın arttırılması veya azaltılmasını gerektirebilir. Örneğin, alacaklının ( davalının ) yoksulluğu azalmış veya büsbütün ortadan kalkmıştır; ya da borçlunun ( davacının ) mali veya gelir durumu kötüleşmiştir. Burada, iradın takdirine ( veya kararlaştırılmasına ) esas olan şartları ortadan kaldıracak önemde bir değişiklik olması aranacaktır.

Somut olayda tarafların 11.1.2007 tarihinde anlaşmalı olarak boşandıkları, anlaşma protokolünde, davalı eş’e tazminat ödenmesi, ziynet verilmesi, taşınmaz devredilmesi ve ayrıca küçük çocuklar için aylık 125’er TL iştirak nafakasının, her yıl Ocak ayından itibaren %30 oranında artırılması, enflasyonun %30’un üzerinde gerçekleşmesi halinde enflasyon oranında artış yapılması kararlaştırılmış, boşanma tarihi itibariyle özel şirkette muhasebe sorumlusu olarak aylık 200 TL ücretle çalışan davacının ekonomik kriz nedeniyle işine son verilmiş;daha sonra başka bir yerde yine özel bir firmada asgari ücretle işbularak çalışma hayatını sürdürmüştür. Yaklaşık bir yıl önce hükmedilen iştirak nafakası 125 TL’den 211 TL’ye ve toplamda 422 TL miktarına ulaşmıştır. Tüm bu veriler ışığında davacının, boşanma protokolü ile çocukları için iştirak nafakası ve artış oranını içinde bulunduğu ekonomik koşullar itibariyle öngörüp kabul ettiği, daha sonra önceki işinden ayrılıp daha düşük ücretle çalıştığı vs gerekçesiyle %30 artış oranının azaltılmasını istediği bu istemin haklılığı, hakkaniyet ve ahdevefa ilkesine uyarlığı yönünde başkaca bir iddia ve delil bulunmadığı, böylece iştirak nafakasının ulaştığı miktar itibariyle öngörülemeyen, katlanılamaz nitelikte olmadığı dolayısı ile uyarlama koşullarının oluşmadığı, ileriki zamanlarda gerçekleşen duruma göre uyarlama yapılabileceği gözetilmeden, delillerin yanılgılı değerlendirilmesi sonucu nafakanın her yıl %30 oranında artırılmasına ilişkin anlaşma ilkesinin TEFE oranında artış olarak uyarlanması yönünde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerindedir… ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, iştirak nafakası miktarının uyarlanması istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne, tarafların müşterek çocukları Selin K. ile Onur K. lehine belirlenen nafakanın her yıl %30 oranında artırımına ilişkin hükmün iptali ile, nafaka artış oranının dava tarihinden itibaren küçüklerin aldıkları son nafaka miktarına göre her yıl DİE.ce belirlenen yıllık TEFE artış oranına göre artırımına karar verilmiştir.

Özel Daire bozma ilamında da değinildiği üzere,Türk Medeni Kanunu’nun 330.maddesinde “Nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir. Nafaka miktarının belirlenmesinde çocuğun gelirleri de göz önünde bulundurulur.Nafaka her ay peşin olarak ödenir.Hakim istem halinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.” İştirak nafakası düzenlenmiştir.Yine Türk Medeni Kanunu’nun 331.maddesi; ” Durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır.” hükmünde belirtildiği üzere, iştirak nafakasında artırım veya indirim istenebilmesi mümkündür.Ne var ki, nafaka miktarının arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu öngörmesi gerekmektedir.Bozma ilamında da gerekçeleri belirtildiği üzere; dosya içeriğinden Burdur Aile Mahkemesi’nin 11.1.2007 tarih,18-10 sayılı ilamında “…Protokol uyarınca tarafların anlaşmalı olarak boşanmalarına,küçüklerin her biri için aylık 125,00’er YTL iştirak nafakasının davacıdan alınarak küçüklere velayeten davalıya verilmesine, takdir edilen iştirak nafakalarının her yılın Ocak ayının 1. gününden itibaren %30 oranında artırılmasına, eğer DIE tarafından Ocak ayında bir önceki yılın açıklanan yıllık enflasyon oranı %30’un üzerinde olur ise DIE tarafından açıklanan bu yıllık enflasyon oranında nafaka artırımı yapılmasına…” karar verildiği ve kararın 11.1.2007 tarihinde temyiz edilmeksizin kesinleştiği görülmektedir.Diğer taraftan halen anılan hükümde belirtilen arttırım oranına göre her bir çocuk için bağlanan nafaka miktarının 211 TL’den, 422 TL’ye ulaştığı anlaşılmaktadır.Ne var ki,davacı yan,dosyaya sunulan delillerden nafaka miktarının uyarlanarak azaltılması için gereken koşulların oluştuğunu kanıtlamış değildir.

Buna göre,bozma kararında da açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Ancak bozma ilamında TMK’nın 176/4.maddesinden bahsedilmişse de iştirak nafakası T.M.Y. 182/2.maddesinde düzenlendiğinden anılan maddenin, maddi tazminat ve yoksulluk nafakası ile ilgili olduğu ve bozma ilamında sehven yer aldığı hususu Hukuk Genel Kurulu görüşmeleri sırasında tartışılmış ve neticeten bu kısmın bozma ilamından çıkartılması gerektiği kanaatına varılmıştır.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının, Özel Daire bozma ilamında gösterilen ve yukarda açıklanan nedenlerle HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcın iadesine, 02.06.2010 gününde oy birliği ile karar verildi.